Ülkemiz şüphesiz ki, misafirlerine birçok yemek çeşidinin deneyimlenebileceği bir ortam sunuyor. Bu durumun en büyük nedeni binlerce yıl boyunca onlarca medeniyetin bu topraklarda yaşamış olması. Medeniyetler bu topraklardan geçip giderken arkalarında kültürlerini bırakıyorlar. Bu kültürlerden bir tanesi de birbirinden güzel lezzetler. Konu Türkiye olunca bu lezzetlere herhangi bir kafede rastlayabileceğiniz gibi herhangi bir sokakta da rastlayabiliyorsunuz. Osmanlı zamanında sokak lezzetlerinin apayrı bir yeri vardı. Gün doğumuyla kurulan tezgahlar, gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürüyordu. Hizmetkarlar, halk, tüccarlar ve nice gezginler bu seyyar satıcıların sokak lezzetleriyle karınlarını doyuruyorlardı. Ve bu sokak lezzetleri günümüze kadar ulaştı! İşte Osmanlı döneminden günümüze kadar gelebilmiş ve aşina olduğumuz 6 sokak lezzeti.
Denize kıyısı olan şehirlerimizde balıkçıları sıkça görmekteyiz. Bu durum Osmanlı zamanında da balığın kolayca tedarik edilmesinden kaynaklı olarak aynıydı. Osmanlı zamanında balık çeşitli yağlarla pişirildi. Tarak, istiridye ve midye pilavı, kefal balığı çorbası gibi lezzetler bulunurdu. Balık pişiricileri aynı zamanda sokak sokak gezerek çiğ balık da satarlardı.
Günümüzde sadece ciğer özelinde yoğunlaşan birçok mekânı ve tezgahtarı görmek mümkün. Osmanlı zamanında ciğer uzun bir sırığa sabitlenirdi. İsteğe göre hafifçe una bulanır ve kızartılırdı. Daha sonrasında maydanoz ve soğan ile servis edilirdi.
Türkiye’nin birçok noktasında birbirinden güzel simitleri bulmak mümkündür. Osmanlı zamanında da simitçiler ve simit halk için önemli bir yere sahipti. Tarih kaynaklar simit isminin Smiti yani İzmit’ten geldiğini düşünmektedir. Bunun sebebi ise şuna bağlanmaktadır: İstanbul’dan doğuya yolculuk eden veya İstanbul’a gelen kişilerin İzmit’te konakladıkları biliniyordu. Kervanlar yanlarına hızlı hazırlanabilen simidi alıyorlardı. Osmanlı zamanında simitçiler ya sabit bir yerde duruyor ya da sokak sokak geziyorlardı.
İstanbul’un önemli sokak lezzetlerinden bir tanesi olan pilav Osmanlı zamanından gelen bir gelenektir. Sadece o zaman daha farklı bir şekilde hazırlanıyordu. Kelle suyuyla pişirilen pilavın tepsisini yine kelleler süslerdi. Bu zamanda pilav nohutlu pilav olarak da sunuluyordu. Pilavcılar aynı zamanda pilava ek olarak sabahları hamallara kuskus satarlardı.
Osmanlı’da tatlı kültürünün yeri büyüktür. Bunu saray mutfağına baktığımızda anlayabiliriz. Saray mutfağında helvacıbaşı ve tatlıcıbaşı olmak üzere iki ayrı kolu görmek mümkündür. Halka baktığımızda da durum aynı şekildeydi. Kurabiye, şam tatlıları, şekerler, helvalar, muhallebiler çok sevilirdi. Seyyar satıcılar tatlılarını porselen kaplarda sunarlardı. Sattığı yerde kabını bırakan tatlıcı, kabını ertesi gün gelip alırdı.
Osmanlı mutfağının son dönemine baktığımızda popüler saray lezzetleri arasında dondurmayı görebiliyoruz. Sarayda popüler olması halka da yansımıştı. Osmanlı zamanında seyyar dondurmacılar sokak sokak geziyorlardı.